• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
  • https://www.facebook.com/izciyim_net@izciyim.net
  • https://twitter.com/izciyimnet
  • https://www.instagram.com/izciyim_net/
SAAT
TAKVİM
HAVA DURUMU
DÖVİZ BİLGİLERİ
AlışSatış
Dolar35.556635.6991
Euro37.084937.2335
ZİYARET BİLGİLERİ
Aktif Ziyaretçi9
Bugün Toplam55
Toplam Ziyaret125966

 

              İZCİYİM  NET             

HERŞEYDEN BİR HABER

         Youtube   Tumblr    Blogger     Pinterest     Linkedin  

 

TARİHTE KADIN




Öncelikle Dünya tarihinde kadına bakalım; 

İlk insan Hz.Ademde günümüze kadar kadın konusu tartışılmıştır.Kimi zaman yüceltilmiş,kimi zaman istismar edilmiştir.Zaman zamanda kadınla erkek rakiplermiş gibi karşı karşıya getirilmiştir.Oysa kadın ve erkek insandır.Birbirlerinin rakibi değil yarısıdır.İnsan soyunun devamı,onların müşterek yaşadıkları AİLE KURUMUNA bağlıdır. Kadın;çağlar boyu değişik toplumlarda,değişik kültürlerin etkisi altında kalmış farklı muamelelere ve farklı değerlendirmelere muhatap olmuştur.Bazı toplumlarda kutsal sayılan kadın,bazı toplumlar da insan olduğu dahi unutulmuştur. Günümüz de ise kadın cehaletin ve tüketim ekonomisinin hedefi olmuştur.Reklam ve eğlence aracı olmuştur.Günümüz toplumunda ki kadını değerlendirebilmek için kadının değişik çağlarda ve kültürlerde ki konumu incelememiz gerekir.Kadın nedir?Eski kültürlerde kadının yeri ne idi...Aynı dönemde diğer toplumlarda neler yapılıyor, kadın nelere maruz kalıyordu...Bütün bunlar karşılaştırılarak kendi toplumumuz için neler yapabiliriz, sorusuna da daha objektif cevap bulabiliriz...Zira yarın mutlu olmak için dünü iyi bilmek ve unutmamak gerekir. 

KADIN NEDİR? 

Evrende her şey çift yaratılmıştır.Çift ve zıtlık ilkesi yaratılışın temelinde vardır.Canlıların en kutsalı ve yücesi (eşref-i mahlukat) olan insanda kadın ve erkek olmak üzere yaratılmıştır.Bir nevi evrenin kaynağı olan yaratıcı gücün yeryüzündeki uzantısıdır.Bu güç ikiye ayrılmıştır.Birisi erkek diğeri kadındır.Yaşam böyle devam etmektedir. Kısacası kadın olmazsa erkek olmaz. Erkek olmazsa kadın olmaz.Kadının ne olup olmadığı genel olarak anlatılmış ise de çeşitli eserlerde dağınık bilgiler olarak günümüze gelmiştir.






Kelime olarak KADIN Türkçe bir kelimedir.Bugün kullandığımız şekli ile Turfan da meydana .çıkartılan vesikalarla,Orhun kitabelerinde rastlanmıştır. Çeşitli sözcükler de kadın değişik kelimelerle anlatılmaktadır. Kadın-Katun Hatun Uragat-Avrat Eksik etek Kaşık düşmanı Nisa Nâkıs Zen Betül Nisvan 

Kaşgarlı Mahmut kadını;baba soyundan gelen dişi cinsten erişkin kişi olarak tanımlar. İlk çağdan günümüze kadar verilen değer,sosyal konum toplumlara göre değişiklik göstermektedir.Her toplumun kendi kültüründe destanlara,masallara konu olan kadını Türk kültürü içinde ele alarak diğer kültürlerle karşılaştırmak nereden nereye geldiğimizi daha netleştirecektir. 

ESKİ TÜRLERDE KADIN 

Eski Türklerde kadın ile erkek bütün sosyal alanlarda birlikte bulunurlardı.Kadının yerini incelemek için önce Türk destanlarında kadının yerini görmemiz gerekir. 

TÜRK DESTANLARINDA KADIN 

Destanların çoğu zaman mekânı,yazarı,zamanı belli değildir.Ancak ait olduğu toplum hakkında anlamlı bilgiler verebilir. Türk destanlarında da;Türk ruhunu,Türk ahlâk ve sosyal hayatını en ince noktalarına kadar görebilmekteyiz.Genel olarak bu destanlarda kadın karanlıklarını aydınlatan bir ışıktır.İyiliği,sevgiyi,yiğitliği anlatan bir melek sıfatındadır. 
YARATILIŞ DESTANINDA;
Tanrıya insanları ve dünyayı yaratması için ilham veren AK ANA bir kadındır.Tanrı ak ananın yaşaması için Gökyüzünün 17.katını ışıklarla donatmıştır. 
OĞUZ DESTANINDA;
Kadınların güzellikleri bir peri masalı ahengi ile anlatılır.Gözler kutup yıldızı,saçlar ırmak dalgası,işler ,ince,huy ve edaları süt gibi,kımız gibi tasvir edilir.Oğuz un annesi Aykağan da böyle ışıktan nurdan bir kadın olarak kutsaldır.Oğuz un Birinci eşi ağaçtan doğmuş kutsal kadınlardır.Yine destana göre bu kadınlar Oğuz a altı oğlan doğurmuş,Oğuz soyundan ve Tanrı,ışık kadından türeyen bir neslin çoğalması sağlanmıştır. 

UĞUR DESTANINDA 

Böğü Han semavi bir ışıktan doğmuştur. Yakut Türkleri ile ilgili bir efsanede Ak Oğlan adındaki destan kahramanı ulu bir ağacın içinden çıkan nurlu bir kadın tarafından emzirilmiştir.Oğlan doyunca kadın kaybolmuştu. Bütün bunlar ize Türk destanlarında kadının kutsal ışık ile eş değer tutulduğunu göstermektedir.Kadın meleğe eştir.Nurdan olmalıdır.Türk ün düşünce yapısı ve hayal gücünde kadına mutlaka kutsallık sıfatı verilmiştir.Diğer milletlerin destanlarında da Tanrı a ilham veren kadınlar vardır.Ama bunlar gayrı meşru ,ahlak dışı hareketler ile anılır.Türk kadınları ise namus,fazilet onuru temsil etmektedirler.Mesela Yunan mitolojisindeki Afrodit ahlaksız ilişkileri ile anılırken,Türk destanlarında adı geçen Ayzıt namuslu,aile kutsallığına inanmış lousa kadınlara yardım eden hayır sever namuslu olarak anlatılırdı.





DEDE KORKUT MASALLARINDA KADIN 

Dede korkut oğuz namelerindeki kadınlar,eski Türk toplumundaki hayatı yansıtmaktadır.Kadınların sosyal durumlarını bir bütün olarak ele almaktadır.Doğu Anadolu dan,Türkistan ve Orta Asya ya kadar geniş bir alanda aile ve kadın erkek ilişkilerini anlatan oğuz nameler Türklerin islam dönemlerinde rastlamaktadır.O dönemler henüz göçebe hayat sürüldüğünden kadınlarda kahramanlık ve analık vasıfları aranır ve ön plana çıkarıldı.Kadınlar ok atar,ata biner,silah kullanır ve savaşa giderdi. Yine Dede Korkut hikayelerinden anlıyoruz ki evlilik,aile namus ve onur ,kadının en çok aranan vasıflarıdır.Mesela masal kahramanı Bamsı Beyrek kendisine hayat arkadaşı olarak aradığı kadının vasıflarını babasına şöyle anlatmaktadır. Baba bana bir kız alıver ki,ben yerimde durmadan,ol durmak gerek.Ben kara koç atıma binmeden ol binmek gerek.Ben kanlı kafir iline varmadan ol varmış baş getirmiş ola Bütün destan ve efsanelerde bu örneklerden çok görmekteyiz.Yine oğuz namede Burla hatundan bir örnek verelim. Kazan Han ın eşi Burla Hatun eşini ve oğlunu kurtarmak için sefer düzenler.Kırk ince belli kızı yanına alır.Kara atına biner.Kara kılını kuşanır.Kocasının izini sürmeye başlar. Erkeği Kazan Han ın düşman karşında yenilmek üzereyken yetişir ve savaş meydanında şöyle gürler. ...................... Kalkarak yerinden doğrulan Kazan Kara gözlü atın beline binen Kazan Akın edip kara dağımı yıkan Kazan Gölgelice kaba ağacımı kesen Karan Bıcak alıp kanatlarımı kıran Kazan Yalnızca oğlum uruza kıyan Kazan At üstünde eğlenmeyip koşturan kazan senin belin ölmüş Üzengi toplayamayan dizin ölmüş Han kızı helâlini tanımayan gözün ölmüş,bunalmışsın sana ne olmuş Çal kılıcını yetiştim kazan Burla hatunun bu naralarla kılıcını çekip düşmanı kılıçlayıp eşini kurtardığı anlatılır.Kitabın bütününde kadınların toplum içindeki konumu,sosyal seviyesi,aile müessesi,sevgi,saygı,analık bağları işlenmiştir.Türk kültüründe kadının ne kadar gördüğünü anlamak için yalnız Dede Korkut yeter. 

TÜRK KÜLTÜRÜNDE VE HAYATINDA KADIN 

Eski Türkler de kadının devlet yönetiminde söz ve yargı sahibi olacak şekilde yetkileri olduğu,destan ve öykülere de bunun için kadının gücünün yansıdığını biliyoruz.Türklerde kadın erdemli,yiğitliği,onurlu ve iffetliği ile anılır.Kadın olma onurunu taşırken dişiliği ön planda değil,analığı,sadık eş ve saygısı ön plandadır.Bazı hikâyelerde yer alan şu mısralar bile bunu açıkça anlatmaktadır. Dizini bastırıp oturunca helâlli güzel Ak sütün doyuncaya kadar emzirse ana güzel Birinci mısra kadının toplum içindeki davranışlarının bütününü oluşturmaktadır.Edepli oturan,çok gezmeyen,gözü dışarıda olmayan,saygı gören,üstün kişilik anlatılmaktadır.İkinci mısra ise kadının analığının önemini işlemiştir.Burada süt vermek sadece çocuğun emzirilmesi anlamında alınmamalıdır.Burada çocuğun yetiştirilmesi,eğitimini de içine almaktadır.Ak süt ananın erdemliliği anlamındadır.Ak sıfatı hem madde olarak ak yani temiz anlamındadır.Helâl süt emmiş deyimi de bu anlamdan kaynaklanmaktadır.Yani erdemli ananın sütünü emmiştir. Türk kültüründe kadın o kadar değerli ki kahramanlık yiğitlik ne kadar önemli ise kadın daha da önemlidir. Kadının eğitimine değer verilmiştir.Toplumun sosyal yapısı içinde değerlendirilip kadınlar Türklere ayrılmıştır.
Özellikle Dede Korkut bu türleri dört ana grupta ele alır.
1-EVİN DAYAĞI OLAN KADIN:(Burada dayak direk güç ağırlığı taşıyan dayanarak olarak alınmıştır.)Yazıdan yabandan eve bir konuk gelse,kocası evde olmasa kadın onu yedirir,içirir,ağırlar,saygı gösteriri.Onun bebekleri büyüsün,ocağına bunun gibi avrat gelsin.
2-SOLDURAN SOY KADIN:Sabahleyin yerinden (yataktan)kalkar.Elini yüzünü yıkamadan,dokuz başlama ile bir külek yoğurdu doyuncaya kadar değil tıka basa yer.Elini böğrüne vurarak söylenir. -Bu evi yıkılası herife varalıdan beri,daha karnım doymadı,yüzüm gülmedi.Ayağım paşmak,yüzüm yaşmak görmedi.Ah ne olaydı,bu öleydi,birine varaydım.Umduğumdan iyi,uygun olaydı. Onun gibilerinin han’ım bebekleri gibi yetişmesin.Ocağına bunun gibi avrat gelmesin. 
3-DOLDURAN TOY KADINI:Dürtükleyince yerinden kalkar.Elini yüzünü yıkamadan obanın o ucundan bu ucuna ,bu ucundan o ucuna gezip tozar.Dedikodu yapar.Kapı dinler.Öğleye kadar gezer.Öğleden sonra evine gelir.Görür ki hırsız köpek,deli dana evi birbirine katmış.Tavuk kümesine sığır damına dönmüş.Komşularına seslenir ki; _ölmeğe yitmeğe gitmemiştim.Yatacak yerim yerine bunlar yıkılsaydı.Ne olsaydı benim yerime bunlar yıkılsaydı.Ne olaydı benim evime bir an bakaydınız. Komşu hakkı,tanrı hakkı!diye söylenir. Bunun gibisinin bebeği yetişmesin.Ocağına bunun gibi avrat gelmesin.






4-DENİLDİĞİNDEN BAYAĞI OLAN KADIN :Evine yazıdan yabancıdan udlu konuk gelse.Kocası evde olsa;ona dese ki pişmiş ekmeğin bekası olmaz yemek gerekir.. Avrat der: Neyleyim,bu yıkılası un yok elek yok.Deve değirmenden gelmedi:der.Ne gelirse benim arkamdan gelsin diye eline kalçasına vurur.Yönünü öteye,arkasını kocasına döner.Bin öğüt verirsin,birini tutmaz.Kocasının sözünü kulağına koymaz.Ondan sizi han’ım tanrı saklasın.Ocağına bunu gibi avrat gelmesin. Bu tasniften de anlıyoruz ki;Türk sosyal hayatından kadında aranan vasıflarla,beğenilmeyen vasıflar vardır.Bunların temelinde kadının evin direği olması erkekle aynı sorumluluklara girmesi istenmektedir.Konukseverlik ve saygı kadın davranışların en önemli temelidir. Sorumsuz,saygısız,bencil olan,hiçbir şekilde memnun olmayan,iyilik bilmeyen,eşini ve ailesini sevmeyen kadın tipi Türk toplumunda beğenilmeyen,istenmeyen bir kadın tipidir.
Gerek destanlarla gerek hikâyelerle Türk kültüründeki aranan kadın vasıfları eski çağlardan günümüze kadar gelmiştir.Bunları özetleyecek olursak şöyle bir tablo karşımıza çıkacaktır. 
KADIN; 
1-Erkeğin yerini doldurabilmeli,her an onu aratmamalıdır. 
2-Tembel ağır kanlı olmamalıdır. 
3-Eline,işine,aşına tez olmalıdır. 
4-Her imkânda konuk ağırlayabilmelidir. 
5-Obur olmamalıdır. 
6-Nankör olmamalıdır. 
7-Herkese saygılı olmalıdırlar. 
8-Gözü dışarıda olmamalıdır. 
9-Evinin sorumluluğunu taşımalıdırlar.
10-Çok gezmemelidir. 
11-Dedikodu yapmamalıdır. 
12-Haksızlık yapmamalıdır.
13-Başkalarını suçlamamalıdır. 
14-Yedirmekten,ikramdan hoşlanmalıdır.
15-Eşini dinlemelidir.Nasihat almaya karşı olmamalıdır. 
16-Ailesine,komşuna sahip çıkmalıdır. 
17-Erken kalkmalı;evini ocağını düşünmelidir.
18-Ata binmeli,kılıç kuşanmalıdır. 
19-Korkak ,pasif,uyuşuk olmamalıdır. 
20-Tutumlu olmalıdır.Savurgan ve dağınık olmamalıdır. 
21-Elindeki imkanların kıymetini bilmelidir. 
22-Kendi kafasına göre inatlaşmamalıdır. 
23-Erdemli olmalıdır.
24-Çocuklarına iyi örnek olmalı,onları şımartmadan kişilikli,dürüst yetiştirmelidir. 
25-Yiğit ve vatan sever olmalıdır. Bu özellikler kadında aranan özellikle olmakla birlikte aynı zamanda Türk kadınında var olan hayata geçirilmiş özelliklerdir. Erkeğin başı derde girdiğinde ilk yardımına koşan hayat arkadaşı ve anasıdır.Türk kadını yiğittir.Ama amozon değildir.Yiğit ama nazik.Kahraman ama mütevazidir.Analığı ön plandadır.Bugün bu özellikleri red edecek ne bir toplum,ne bir din,nede sosyal yapı olabilir.Türk ü Millet yapan özelliklerden birisi de budur.Yani binlerce seneden beri kültürünü meydana getiren öğeleri hep yaşatmıştır.Aile ve kadına çok değer vermiştir.Fark buradadır. 

GERÇEK HAYATTA KADIN 
Türk toplumunda kadının statüsü,kadından beklenenler ile yaşanılan hayatta ki kadına bakış farklı değildir.Bu bölümde tarihi süreç içindeki uygulamalara göz atalım.Bunlar daha çok islamiyet öncesindeki sosyal hayatta ki kadına bakış farklı değildir.Bu bölümde tarihi süreç içindeki uygulamalara göz atalım.Bunlar daha çok islamiyet öncesindeki sosyal hayatta uygulanmıştır.Ancak islamiyetin;(ARAP MİLLİYETÇİLİĞİNDEN arınmış)özündeki emir ve uygulamalar Türk toplumundaki kadın statüsüne aykırı değildir. İslamiyet öncesi Türklerde kadın tabu değildi.Erkeği ile birlikte her tür faaliyete katılırdı.Avda,savaşta,ziyafetlerde,dini ve siyasi faaliyet ve törenlerde,toy ve şölenlerde,protokolde kadın erkeğin hep yanındaydı.Kadın erkeğin tamamlayıcısı olarak kabul edildiğinden kadınsız iş görülemezdi. Hükümdar emirnamelerinde Hakan buyuruyor ki,ifadesi geçerli değildir. Hakan ve Hatun buyuruyor ki diye başlamışsa kabul görürdü. Yabancı devlet temsilcilerinin kabul töreninde mutlaka hakan ve hatun birlikte olmak zorundaydılar. Bütün kabul törenlerinde hatun hakanın solunda oturuyordu.Siyasi,idari,sosyal,iktisadi gibi konularda tartışmalara katılır,fikir beyan ederdi.Zaman zaman harp meclislerine dahi katılırdı. Atilla yı ziyaret eden Doğu Roma elçilerinin mutlaka hakan ın huzuruna çıkmadan önce eşi Arıkan hatun tarafından kabul edilirdi.Elçilere ziyafetler verir,ağırlar daha sonra hakanın huzuruna alınırlardı.Tarihin bütün devirlerinde kurulan her Türk devletinde uygulamalar aynı idi.Hatunlar siyasi yetkilerini zaman zaman tarihi anlaşmalar yaparak kullanmışlardır.Büyük Hun İmparatorluğu adına,Çin ile ilk barış anlaşmasını Mete nin hatunu imzalamıştır.Uygur devletinin kuruluşu sırasında Hakan Alp ilter’in annesi Uluğ Hatun ülke içindeki anlaşmazlıklara çözüm bularak,suçluları ise yargı yetkisini kullanarak cezalandırıyordu. Uygur Kağanı Böğü Kağan,Çin e sefer düzenlediğinde hatuna da bizzat katılmıştır.Aynı şekilde destan kahramanı Alp Er Tunga Kirus tarafından öldürülünce İmparatoriçe Tomris Hatun ordunun başına geçip vatanı müdafaa etmiştir. Büyük Selçuklu Hükümdarı Sultan Melik Şahın eşi Terken (celaliye)Hatun Türk kraliçelerinin en ünlülerinden biridir.Devlet idaresinin her alanında etkili olmuştur.İşlerinin idaresini özel vezirine bırakırdı.Nizamülmülkün halefi olan Taculmülk o nun vezirliğini yapmıştır.İlime ayrı değer veren Terken hatun devrin ilim adamlarını ve bilginlerini himaye ederdi. Yine Diyarbakır beyi Mervani Nasıruddevle ve heyetini Sultan Melikşah tarafından kabul edilmeyince Mervani Hatuna sığınmak zorunda kalmıştır.Hatun un oraya girmesi ile istediği anlaşmayı elde etmiştir. Türk tarihinde kendinden söz ettiren,Cengiz Han ın annesi Uluneke ile hanımı Börte sarayda nüfuz sahibiydiler.Özellikle Uluneke ye her konuda danışılırdı.Kadınlar Kurultay çalışmalarına katılı,siyasi ve askeri kararlarda fikir beyan ederlerdi. Orhun kitabelerinde de kadınlara verilen değerler belirtilmektedir.Bilge kağan bu yazıtlarda annesini sevgi ve şefkat ilâhesi Umay anaya benzetmektedir. Günümüze kadar gelen Ali Şir Nevai zamanında yapılmış minyatürlerde Türk hükümdarı Sultan Hüseyin Baykara ve eşi Begim hatunun resmi törenlere katılımlarını görmekteyiz. Arab gezgin İbni Battuta Kırımdan çıkarken emir kadınlardan birine rastlanır.Gördüklerini seyahatnamede şöyle anlatılır. Bindiği araba mavi kumaşlarla örtülü,pencere ve kapıları açık önünde zarif ve süslü dört cariye vardı.Arkasında ise cariye arabaları vardı.Arabadan indiği zaman otuz cariye uzun eteğini taşıyordu.Kendisi Emirin yanına gelince,Han kıyam ile karısına selam verdi,yanına oturttu.Sonra gelen kımız tulumlarından kadın bir kadeh doldurdu.Emire verdi.Emirde kadehi hatuna sundu.Birlikte yemek yediler.O devirde Türk kadınlarının başları açık idi. Yine Battutu ya göre y.y.başlarında Anadolu daki kadınların serbestliğinin hiçbir müslüman ülkede görülmediğidir.





Türk kadının sosyal hayattaki bu onurlu duruşu ve siyasi statüsü Türklerin müslümanlıkla tanışmasından sonrada sürmüştür. Türklerin müslüman olduğu dönemlerde müslüman Türk kadınları dünyanın başka hiçbir yerin de görülmesi mümkün olmayan görevler yapmıştır elçilik heyetleri kabul etmişler,siyasi ve askeri alanda görev almışlardır. Bir ispanyol heyetine başkanlık yapan Klaviyo isimli yazar Timur döneminde Türk kadınlarının sosyal statüsünü kitabında anlatmıştır.O dönemde kadınların saçlarının açık,kıymetli taşlarla süslü başlıklar taktıklarını,genel saray ziyaretlerinde kadınlarında erkeklerle birlikte ziyafete katıldıklarını yazmaktadır. Türk toplum hayatında islamiyet öncesinde görülen bu adetler islamiyet sonrası da devam etmiştir.Karahanlılar ve Selçuklular döneminde de devam ederek günümüze kadar gelmiştir.Ancak Osmanlı İmparatorluğunun Halifeliğe sahip çıkmasından sonra Türk örf ve adetlerinden yavaş yavaş yerleşen sapmalar olmuştur. Zira İslami hayat tarzı Türk törelerine zıt değildir. Ancak Kur-an-i olmayan , Arap geleneklerinden ve hurafelerinden kaynaklanan uygulamalar Osmanlı toplumunu da etkilemiştir. Ayrıca Osmanlı İmparatorluk olarak bir çok etnik ve dini yapının bir arada olduğu bir devlet idi. Farklı kültür ve inançların yüzyıllar süren birlikteliği bir birini etkilemiştir. Netice de Türk kültüründe olmadığı halde , dinle ilgisi olmadığı halde kadınlarımız cahiliye uygulamaları ile karşı karşıya kalmıştır. Bu husus ilkçağ toplumlarında kadınların durumunun incelenmesi ile daha net anlaşılacaktır. 

B- İLK ÇAĞDA TÜRKLER DIŞINDAKİ TOPLUMLARDA KADIN 
İlk çağda Yunan felsefesi geniş alanlara hakimdir.Kadına bakış açısı bu felsefenin etkisindedir.Yunan mitolojisine göre kadın bütün kötülüklerin anasıdır.Kötülüklerin dünyaya yayılmasına kadın sebep olmuştur.İlk çağda yaşamış ünlü Yunan hikayesi HESİODA göre kadın topraktan ve sudan yaratılmıştır.Erkek istediği gibi kadına hükmetmektedir. Erkek fiziksel yönden güçlü olduğundan toplumdaki iyilikleri kendine mal etmektedirler.Kötü olan her şeyi ise zayıf olan kadına yüklemektedirler.Eski Yunan da kadın hiçbir toplumsal olaya karışmazdı.Bir erkeğe kadın gibisin demek en büyük hakaret sayılırdı. Bu toplumda YİNEKİYUN denilen haremler yer alırdı.Bu bölgelere sadece eşler girebilir başka hiçbir erkek giremezdi.Charles Diehl in kayıtlarına göre Yunanistan da evlenmenin amacı sadece çabuk yetiştirmek idi. Kadınlar hiçbir sosyal etkinliğe katılmadıkları gibi eğitim ve öğretimde görmezlerdi.Eğlence yerlerine Etair olan arkadaşları ile öğünürlerdi.Ayrınca genç erkek çocuklarına ilgi ve düşkünlük bu toplumda yaygın bir zaaf idi. Hatta Avrupa da bu uygulama Sokrat ahlakı olarak anılırdı. Savaşlarda esir alınan kadınlar evlere kapatılır ve her işte kullanılırdı. Evli kadınlar da esir muamelesi görürken güzelliği ile ünlenen hayat kadınları fazlasıyla itibar görürdü. Genelde bekar kalmak yasalarla men edilmiş olmasına rağmen evlilik hayatı da hapishane hayatı gibi sıkıcı ve aşağılanma ile geçerdi.Genç erkekler kendilerinden yaşça büyük kadınlarla evlenemezdi. Kadınlar alınır satılır , devredilir, hediye edilirdi.






B-1 ESKİ ROMADA VE YUNAN DA KADIN

Roma da da kadına Yunan toplumundaki uygulamalara benzer davranılırdı. Kızların babaları onları mal gibi satarlardı.Kızın kocası onu terk eder giderse, baba kızı bir başkasına satabilirdi. Soylu aile kızları dini törenlerle tanıklar önünde evlendirilirdi. Zengin aileler kızlarını evlendirecekleri erkekleri seçerek kızları ile birlikte para da verirlerdi. Bu geleneğe DRHOMA Ödeme adeti denir. Bu ailelerde genelde kızlar doğduğunda babaları istediği gibi aileye söz verir , yedi yaşına geldiğinde ise nişan yapılırdı. On iki yaşında ise gerdeğe girilirdi. Daha ileri yaşlara kadar evlenmeyenler cezalandırılırdı. Kadının kendi malı olmaz , ergin sayılmazdı. Vasiyet hakkı yoktu. Kadın çocuk gibi noksan kabul edilir , evde en büyük erkek çocuğun sözü geçerdi. Kadını söz hakkı yoktu. Roma imparatorları değiştikçe yasalar da değişirdi. Bu yasalardaki değişiklik neticesi bazı adet ve uygulamalarda değişmiştir. Bu değişikliklerden en çok kadınlar etkilenmiştir. İmparatorluğun çöküşü ile ahlaksızlık , kadınların ezilmesi itilmesi daha da artmıştır. Hiristiyanlığın yayılmasından sonra bu yanlışların önüne geçilmeye çalışılmış ama muaffak olunamamıştır. Yanlış uygulamalar toplumda öyle yer etmiş ki bunları değiştirmek yüzyıllar sonra Türk Medeniyetinin geniş coğrafyalara yayılması ile değişmeye başlamıştır. Çok evlilik Yunan toplumunda yasal hale gelmişti. Bu yasalarda evlilik sözleşmesi şu şekilde ifade ediliyordu. Eğer bir adam , bin kadın bile olsa evlilik sözleşmesini yapmaz ise evli sayılmaz yani sözleşme yok ise o kadın eşinin hiçbir imkanından faydalanma hakkına sahip olamıyor… Yasal eş olarak kabul edilen kadın ise kocasının malını, namusunu, onurunu korumak çocuk büyütmek ve evine bağlı olmak , sokağa çıkmamakla mükellef idiler. M.Ö 400 yıllarında kadın toplumdan tecrit edilmiş özel mekanlarda yaşamaya mecbur edilirdi. Eve gelen erkek misafire görünmez , sokağa çıkarken örtünerek cazibesini ve kendisini gizlerdi. Kocası öldüğünde en yakın akrabası onun evine bakmayı üslenirdi. Yunan klasiklerinde ve mitolojisinde bunlar işlenmiştir. Mesela Homoros Odysse destanında şu sözleri görmekteyiz: Haydi evine git , bak işine gücüne Git dokuma tezgahının ipliğine bak. Buyur hizmetçilerine , ise göz kulak olsunlar. Benim ; bu evin tek efendisi M.Ö. 800 yıllarında yaşayan Hasiodos’ un kadınlar hakkında söylediği de şudur. Takıp takıştırıp, kalçasını sallayıp Aklını çelmesin kadının biri Gözü ambarındadır. Diller dökerken sana Ha kadına güvenmişsin Ha bir hırsıza Bir evin olsun , bir karın , bir de öküzün. Karını para ile satın al ki! Gerektiğinde yürüsün öküzün ardından. Görülüyor ki hep örnek aldığımız batı kültüründe kadın öküzle eşit görülmüştür. İşte birkaç örnek daha. Aristoles e göre de iyi kadın şöyle tanımlanır. Evin dışında hakkında ne iyi, ne kötü hiçbir şey duyulmayan, konuşulmayan evli olan kadın her türlü övgüyü hak eden kadındır. Yunanlı edebiyatçı Demonstenes ise kadınlar hakkında şu değerlendirmeyi yapar. Biz Yunanlılar evlilikten doğan çocuklara sahip olmak ve evde sadık bir bakıcı bulundurmak için karıyla evleniriz. Hizmetimiz ve günlük bakımımız için odalıklarımız vardır. Aşkın tadını çıkarmak için hedeflerimiz vardır.(Hetere ; kralların ,şairlerin ,sanatçıların aşık olduğu güzel bilge, zeki saygı gören evli olmayan kadınlara verilen isimdir.)O dönemlerde en ünlü hetere ise Aspasia adı ile Yunan mitolojisine geçmiştir. İlkel toplumlardaki çelişki ve cehalet burada kendini göstermektedir. Kadınları hem eve kapatıp, hem de zeki, bilgili ve güzel kadınların peşinden giderek hetere tayin etmektedirler. Yine günümüzdeki hayat kadını kurumu da ilk Yunanlı Salon tarafından uygulanmış ve kurumlaştırılmıştır. Oradan da bütün Akdeniz ülkelerine yayılmıştır. Bütün bunların yanı sıra zina ise sadece kadının suçu sayılırdı. 

B-2 ESKİ YAHUDULİKTE KADIN 

Yahudi hukukunda baba kızını istediği zaman satardı.Erkek varis olmadığı zaman kızlar miras alabilirlerdi.Toplumun mutlak hakimi ve ailenin reisi erkektir.Kadınların hiçbir hakkı yoktu.Hatta kızların eğitim hakkı bile yoktu.Kızlar hizmetçi gibi kullanılırdı.Tahrip edilmiş Tevrat ta kadının lanetlendiğine ilişkin hükümler vardır. Kadınla birer cinsel meta gibi , oyuncak gibi muamele görürlerdi. Yahudiler Osmanlı Devleti himayesine girdikten sonra bazı adetleri değişmiş , Türk adetlerinden etkilenmişlerdir. 

B-3 ESKİ İRLANDA VE İNGİLTERE DE KADIN

İrlanda da erkekler anne ve kız kardeşlerle evlenebilirlerdi.Ayrıca istedikleri kadına geçici nikah yaparlardı.Kadın erkek kadar hak sahibi değildi.Erkeğin kölesi gibi idi. İngiltere de bundan çok farklı değildi.Kadına şeytan gözüyle bakılırdı.İncil e el sürmelerine bile müsaade edilmezdi.Erkekler hanımlarını satabilirlerdi.Kadınlar çok kocalı idi. 

B-4 ESKİ ALMANYA DA KADIN 

Almanya da Türkler de olduğu gibi tek evlilik esas alınırdı.Ancak zenginlerle asiller çok evlilik yaparak ayrıcalıklı yaşamayı tercih ederlerdi.Eskiden öküz , silah karşılığı verilen kızlar , sonraları evlenecekleri eşlerine drahoma ödemeye başladılar. Ve Nişan adeti önem kazandı.Bir kadının kocası ölünce, ölen kocasının yakınlarının izni olmadan tekrar evlenemezdi.Almanya da evlilik dışı beraberlikler ölüm cezası ile cezalandırılırdı.Eski Alman adetlerine göre zina yapan sokaklarda dolaştırılırdı.Tüm bunların yanı sıra kral emri ile çok evlilik yapılabilirdi.Yine bu toplumda da kiliselerde kadının şeytan olup olmadığı tartışılırdı.Türklerin Avrupa ya geçişinden sonra değişim başlamış , 1789 dan sonra ise hızlanmıştır

B-5 ESKİ AVUSTURYA DA KADIN

Avusturya kadınları eşleri ile aynı sofraya oturmazlar , onların yediği yemekten yemezlerdi.Erkeklerin yemek yediği odaya giren kadınlar öldürülürdü.Hatta gıdaları bile ayrılmıştı.Erkekler kadınların kalktığı yere oturmazlar, bastığı yere basmazlardı.Erkek karısını kendi yatağında izinsiz görürse o kadın öldürülürdü. Kız çocuklar ile erkek çocuklar bir arada oynatılmazlardı. Burada da değişim Türklerin Avrupa ya gelişleri ile başlamıştır.

B-6 ESKİ RUSLARDA KADIN 

Rus hükümdarları veya saray erkanı; Halkın gözleri önünde sokaklarda, topluluk içinde her tür mahrem hayatı sergilerlerdi. Ölen bir Rus erkeğinin yanına cariye bırakılırdı. Normal cinsel hayat çok az görülürdü. İşkence ve seks beraber uygulanırdı. 






B-7 ESKİ ARAPLARDA KADIN 

Arap ülkelerinde İslamiyet öncesi kadının yeri ile daha önceki toplumlarda ki uygulamalar benzerlik göstermektedir.Hatta daha da kötü uygulamalar görmek mümkündür.Kız çocukları 6 yaşına geldiğinde diri diri gömülürdü.Bu uygulama Kuran-ı Kerim de Nahl ve Müntehine surelerinde bile belirtilmiştir. Kadın cinsel meta olarak görülürdü.Erkeklerin eğlence aracı olmaktan başka bir işlev verilmezdi.Kendi isteği ile , boşanma, miras ve inanma hürriyetinden mahrum yaşarlardı.Babalarının veya kocalarının emrinde ve onların isteği gibi yaşarlardı. Kız çocuklarına değer verilmez , onların daima tüketen ,maddi külfet geçirdikleri fikri sahipti.Kabile kavgaları ile ile erkek güç simgesi ve egemen unsur olurken kadın cinsi aşağılanırdı. Evlilik adet ve gelenekleri de çok karmaşık ve ilkel görüntü sergilerdi.Arap evlilik adetleri kısaca ana hatları ile şöyledir. Erkek aynı anda iki kız kardeşe birlikte nikah yapabilirlerdi.Köleler ise mal gibi alınıp satılır, özgür hareket edemezlerdi.Birden fazla evlilik sınırsız bir şekilde uygulanır, bir erkek istediği kadar kadınla evlenebilirdi.Sokakta gördüğü her kadına tacizde bulunma hakları olduğuna inanırlardı,Eşlerinden istediğini satabilir veya istediği başka bir erkeğe ikram edebilirdi. Cahiliye Arap toplumunda aile ve evlilik kurumları çok çeşitli ve değişik nikahlarla tesis edilirdi. Bugün bile bu nikah biçimlerini bir çok ülkelerde , hatta ülkemizde bile görmekteyiz…Oysa bu nikah çeşitlerinin Arap geleneği ve cahiliye dönemlerinin adeti olduğu unutulmamalıdır. Arap kültüründe ki ahlak ve kadına bakış noktasını Ebu Cehit in şu konuşmasında daha net bulmaktayız. Erkekler kadın için değil , kadınlar erkekler için yaratılmıştır.Namuslu kadın demek , kendine aşık bulamamış kadın demektir.Kadınların hepside ikiyüzlüdür.Kadın bilmece gibidir.Bir kere çözüldükten sonra, hoşa gitmez , ilgi çekmez.Namustan yorulmamış kaç kadın bulabiliriz. Arapların bu adetlerine İslam dini düzen ve sistem getirmiştir.Ayrıca Arapların İslamın yayılma dönemlerinde Türklerle tanışmaları ile yanlış adetlerde değişmeler olmuştur.Ancak bu cahiliye adetlerinin günümüze kadar geldiğini ve bazı Arap toplumlarında halen yaşadığını görmekteyiz. Zira adet ve geleneklerin İslama dayatılması ve Kuran emirlerini unutup kendi kurallarını uygulamaları o toplumları geliştirmemiştir.

B-8 ESKİ İRAN DA KADIN 

İran İslam Devleti sasani geleneğinden gelen devletçilik anlayışı ile günümüze gelmiştir.Eski sasanilerde kadına saygı yoktur.Kız kardeş , ana veya eş hiç fark etmez.Delikanlılar eski çağlarda kız kardeşleri ile bile evlenebilirlerdi.Kadına adaletli davranılmazdı.Hizmetçi muamelesi yapılırdı.İslamiyetin kabulünden sonra yanlışlardan vazgeçildi.Ancak kökü İslami olmayan muta nikahı bugün dahi uygulanmaktadır.Ayrıca Cezayir de Afganistan da ki gibi İran da bir din devleti olduktan sonra din devletlerinde görülen uygulamalar yaygınlaşmaya başladı.Bu ülkeler dine dayalı olmakla beraber kendi gelenek ve adetlerine göre hazırlanan şeriat kanunlarına göre kadınlar üzerinde katı baskılar, kısıtlamalar getirdiler. 

B-8 ESKİ HİNDİSTAN DA KADIN

Bu ülkede kadın erkeğe dayanarak yaşamak zorundaydı. Bu erkek; baba, kardeş, koca veya oğul olabilirdi.Oğlu da yok ise kocası tarafındaki akrabalar içinden bir erkeğin himayesine girerdi. Kadın; hep zayıf karakterli, murdar, fena ahlaka sahip bir varlık olarak değerlendirilirdi. Miras hakkına sahip değildi. Ayrıca hayat arkadaşını , eşini seçme hakkı yoktu. Babası kendi istediğine kızını bir mal karşılığında verirdi. Bu ülke kadınları gelenek örf ve adetlerden başka Budizm dininin baskısı altındaydı. Budizm kadınları dine kabul etmemiştir. Ve kadınlara katı kurallar koymuştur. Budizm in koyduğu bu kurallara göre erkekler hiç kadınlara bakmayacaklar .İlgilenmek zorunda kalırlarsa konuşmayacaklar .Konuşmak zorunda kaldıklarında sakınarak konuşacaklardı. Budistlere göre bu dinin bozulmasının sebebi kadınların dine katılımları olmuştur. Hindistan daha sonra İslamiyetin etkisinde kalarak değişime başlamıştır. Daha sonra da İngilizlerin oradaki varlıkları ile değişim göstermiştir. 

B-10 ESKİ ÇİN DE KADIN

Çin geleneğinde eskiden kadınlar hiç insan yerine konulmazdı.Erkek çocuklara ad verilirdi. Kızlar ise 1-2 gibi numaralarla anılırdı. Veya sıfatlarla çağrılırdı. Veya onlara domuz ,aşağılık, mahluk gibi hakaret anlamındaki sözlerle hitap edilirdi. Kız çocuklarının ayakları küçük yaşta ezilirdi.Böylece ayak gelişimleri engellenerek çok gezmeleri önlenmiş olurdu. Kızlar on yaşından itibaren sokağa çıkamazdı. 

GENEL DEĞERLENDİRME

Buraya kadar çeşitli millet ve toplumlarda kadının yerini, ona bakış açısını genel hatları ile ele aldık. Görülüyor ki Türk Medeniyetinde kadın baş tacı edilirken diğer kıta ve ülkelerde birbirine benzer insanlık dışı uygulamalar olmuştur. Kız çocuklarının doğmasını bir felaket olarak, şerefsizlik sayarak karşılayan toplulukların karşısında Türk topluluklarında evlat olarak değer verilir, kız çocuğu sahibi olmayanlar bir kız evlat sahibi olmak için dua ederlerdi.Örnek: (Dede Korkut tan) Bay Bican dedi ki! Bana dua eyleyin.Allahu taala bana kız evlat versin diye. Türk medeniyetinde çok evlilik yoktu. Çocuğu olmayan ailelerde bile ikinci evlilik yapılmazdı. Dirse Han ın evladı yoktu.Her gün düşünceye dalardı. Karısına bu ayıp sende midir bende midir diye sorar. Bu bile bize kadının erkekle eş değer görülmesinin işaretidir. Binlerce yıllık Türk kültüründe başlangıçtan M.S 1600 yıllarına kadar Türk kadınını şartlara ve duruma göre; bazen devlet başkanı, bazen savaşçı veya avcı olduklarını görüyoruz.Bu hizmetleri yaparken de kendilerine ait araçları, askerleri ve hazineleri kullanırlardı.30 Görülüyor ki Türk kültüründe İslamiyet sonrasında bakış değişmemiştir. İslamiyet ile kadına verilen değer artmıştır. Kadınlara Türkan sıfatı verilmiştir. Hatunun karşılığı melike ile aynı anlama gelen Türkan –(terken) Türk saraylarında ün yapmıştır. Karahan Türklerinde ise Ümmetül- Mülk diye anılan ünlü kadınlar devletin dayanağı sayılırdı. Türk sosyal hayatında zina suç sayıldığı için kadınlar kötü yola düşürülmez , onlar korunurdu.31 İslamiyet ile birlikte istismar edilen kadın konusuna bir düzen getirilmiştir. Belli başlı geniş bir konu olan İslamiyet ve kadın ayrı incelenecektir.Ancak Kur-an daki kadınla ilgili ayetlere , sahih ve hadisler incelendiğinde özetle şunları görmekteyiz. -Sınırsız ve çık evliliğe sınır getirilmiştir. -Tek eşlilik esas alınmış, iki , üç evliliğe ise yerine getirilmesi çok zor olan sorumlulklar getirilmiştir. -Kız çocuklarını diri diri gömülmesini yasaklanmıştır. -Kadın alınıp satılması , köle olarak kullanılmasına son verilmesi istenmiştir. -Zina ve gayri meşru hayatlar men edilmiştir. -Oku emri ile kadın ile erkek eşit çizgide telakki edilmiştir. -Kadın insan olarak kabul görmüş, mal gibi alınıp satılması durdurulmuştur. -Kadın ve erkek birbirinin tamamlayıcısı olarak yorumlanmıştır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.Ama bu emirleri yine en iyi uygulayan Türk toplulukları olmuştur. Diğer Müslüman topluluklara baktığımızda İslamiyet öncesi gelenek ve uygulamaların kalıntılarını ve emarelerini görmekteyiz. Bu topluluklarda kadın konusu çok iyi anlaşılmadığı için de; hiçbirinin diğerine benzemeyen uygulmalarını görmekteyiz. Ama hepside yaşayış biçimlerinin İslami Hayat olduğunu savunurlar. Ama maalesef İslami diye gösterilen birçok uygulamaların gerçekten İslami olup olmadığı tartışılabilir. Uygumla farklılıkları ülkelerin gelenek ve görenekleri ile ilgili olduğu gibi yorum farklılıklarına da dayanmaktadır. Özellikle yukarılarda anlattığımız cahiliye ve orta çağ alışkanlıklarının birçoğu dinin emri gibi kilise tarafından kabul görmüş ve Hrıstiyanlar arasında yayılmıştır. Aynı şekilde İslam ülkelerinde de Kuran dan uzaklaşılarak bir takım cahiliye alışkanlıkları dinin emri gibi yayılmıştır. Bu yalnışlar ise günümüze kadar gelmiş ve dinlere mal edilmiştir. Bu sebeplerdir ki günümüzde kadınlar üzerine baskı ve zulümler artmıştır. Ne çelişkidir ki Medeni kanun ile getirilen hak ve sorumluluklar yeterince pratiğe dökülmediğinden , yeterince uygulanmadığından meydana gelen alışkanlıkları gidermek için ek yasalar yeterli olmamıştır. İnsanları yasalara uyma ve uygulama konusunda sorumluluk duygusu ile eğitmedikçe toplumdaki kadın meselesi çözülmez. Kadının eğitilmemesi, birey olarak yeterli şuur kazanmaması hatta eski anlayış ile toplumda yer alması erkekleri daha güçlü kılmaktadır. Eğitim ile bir yere gelmeyen erkekler kadına yapılan insanlık dışı,din ve töre dışı cahiliye uygulamalar ile kendilerinin güçlü olduğuna inanmaktadırlar. Biz Türküz.Toplumumuzda Müslüman dini ağırlıktadır. Hem Türk medeniyetindeki bakış açısı, hem de İslamın kadına bakışı gereği kadınlarımıza daha iyi davranılması gerekir. Onların daha iyi yerlere gelmesi beklenir. Ama ne yazık ki bizde de yanlış uygulamalar yerleşmiş durumdadır. Özellikle TV Kanallarındaki kadın programlarını dinledikçe dehşete düşmemek mümkün değil.Kadın hayatına cehalet ve ilkellik hakim olmuş. Ve giderek yaygınlaşan evlilik dışı hayat tarzı ve gayri meşru çocukların çoğalması geleceğimiz açısından düşündürücüdür.Ne var ki giderek bizim aile hayatları dejenere olmuş insanların çoğaldığını görmekteyiz. Kadın ve aileden sorumlu bir Bakanlığımız olduğu halde toplumumuzun sosyolojik yapısı bozulmuştur. Ama çözümü yok değildir. Daha çok geç kalmadan çözüm üretilebilir.






İSLAMİYETTE KADIN;

Hz. Muhammed: 
“Kadınların haklarını yerine getirme husûsunda Allâh’tan korkunuz! Zîrâ siz onları Allâh’ın bir emâneti olarak aldınız.”

“Mü’minlerin îmân bakımından en olgunu ve en hayırlısı, hanımına karşı en hayırlı olanıdır.”

“Ey insanlar! Kadınlar hakkında Allâh’dan korkunuz! Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır.”

“Onlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onları dövmeyin, onlara çirkin demeyin, fenâ söz söylemeyin!”

“Kadınlarınızla iyi geçinin; eğer onlardan hoşlanmadı iseniz bile!..Olabilir ki bir şey, sizin hoşunuza gitmez de, Allâh onda bir çok hayır takdîr etmiş bulunur."

“Allah sizden; kadınlara karşı iyi ve hayırlı olmanızı ister; çünkü onlar, sizin analarınız, kızlarınız veya teyzelerinizdir."

Abdullah ibn Mes’ûd, Hz. Muhammed’e(a.s), kiminle beraber bulunması, kime hizmet etmesi gerektiğini sorunca Hz. Muhammed, üç kez “Annen’e” dedikten sonra, “Baban’a”, demiştir. (Buhârî, Edeb: 2; Müslim, Birr: 1)

(Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Hz. Eyyüb gibi mükafatlara kavuşur. Kocasının kötü huyuna sabreden kadın da, Hz. Asiye gibi sevaba kavuşur.) [İ.Gazali]

(Hanımını döven, Allah’a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum.)

(Çarşıdan turfanda meyve alıp evine getiren, sadaka sevabı alır. Getirdiğiniz meyveyi, erkek çocuklarından önce kız çocuklarına verin! Kadınları, kızları sevindiren, Allah korkusundan ağlayan gibi çok sevap kazanır. Allah korkusundan ağlayana Cehennem haramdır.)“Cennet annelerin ayağı altındadır. “
İslamiyet’ten önce kadının hiç değeri yoktu. Araplar, kız çocuklarını diri diri gömüyorlardı. Kâbe etrafında bile kadınlar çıplak dolaşırlardı. Müslümanlık gelince bu kötü âdetler son bulmuştur. Bugün de dünyanın birçok yerinde kadınlar horlanmaktadır. Rusya’da da kadına zulmedildi. Zorla Kolhozlara sokuldu. Erkek gibi, en ağır işlerde, erkek şeflerin baskısı altında, insafsızca boğaz tokluğuna, hayvanlar gibi, en ağır işlerde zorla çalıştırıldı. Fakat zulüm payidar olmadı. Bilinen akıbete uğradı. Hür dünya dedikleri Hristiyan ülkelerde ve İslam ülkeleri denilen Arap ülkelerinde, (Hayat müşterektir) denilerek, kadınlar da, fabrikalarda, tarlalarda, ticarette, erkekler gibi çalışıyorlar. Çoğunun evlendiklerine pişman oldukları, mahkemelerin boşanma davaları ile dolu olduğu, günlük gazetelerde sık sık görülmektedir. Bir kadın yazar da diyor ki: (Ne zaman bir fuara gitsem, bacaklarını açıp son model arabaların üstüne oturmuş mini etekli mankenleri görsem içim kalkıyor, midem bulanıyor. Ve şaşıyorum: İyi kötü birer kişilikleri olan bu kadınlar, orada öylece durup o arabaların birer aksesuarı gibi pazarlanmayı nasıl içlerine sindiriyorlar? Hem, kadın cinsini bu kadar aşağılatan o kadınlara karşı, hem de onları oraya oturtup müşteriyi kandırarak mal satmaya çalışanlara karşı öfke doluyor içim.) Kadınlar, İslam dininin kendilerine verdiği kıymeti, rahatı, huzuru, hürriyeti ve boşanma hakkına malik olduklarını bilmiş olsalar, bütün dünya kadınları, hemen Müslüman olurlardı. Müslümanlıkta kadın sultandır. Dinimiz kadına çok değer vermiş, erkeğe de çok mesuliyet yüklemiştir. İslamiyet’te kadın ev içinde ve dışında çalışmak, para kazanmak zorunda değildir. Evli ise erkeği, evli değilse babası, babası da yoksa, en yakın akrabası çalışıp onun her ihtiyacını karşılamaya mecburdur. Kendisine bakacak hiç kimsesi bulunmayan kadına, devletin yardım sandığı bakar. İslamiyet’te geçim yükü erkek ve kadın arasında paylaştırılmamıştır. Bir erkek, hanımını tarlada, fabrikada veya herhangi bir yerde çalışmaya zorlayamaz. Eğer kadın isterse ve erkek de razı olursa, kadın kendine uygun bir işte çalışabilir. Fakat, kadının kazancı kendisinindir. Müslüman kadının ev işi yapması bir ihsandır, çok sevaptır. Zorla yaptırılamaz. Resulullah efendimizin zamanından bugüne kadar, Müslüman kadınlar bu ihsanı yapmıştır. Her kadın, bir erkeğin ya kızıdır, ya kardeşidir, yahut hanımı veya annesidir. Kadınlara kötü şeyler reva görülmemeli, onlara layık olduğu değer verilmelidir. (R. Nasıhin) Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Bir mümin, kötü huylu diye hanımına kızmasın! İyi huyu da olur.) [Müslim] (Kadın, zayıf yaratılışlıdır. Zayıflığını susarak yenin! Evdeki kusurlarını görmemeye çalışın!) [İbni Lal] (Hanımı ile iyi geçinip şakalaşanı Allahü teâlâ sever, rızklarını artırır.) [İ.Lâl] (En iyi Müslüman, hanımına en iyi davranandır. İçinizde, hanımına en iyi davranan benim.) [Nesai] (Hanımına güler yüzle bakan erkeğin defterine, bir köle azat etmiş sevabı yazılır.) [R.Nasıhin] (Kadınlara ancak asalet ve şeref sahibi kimse değer verir. Onları ancak kötü ve aşağılık kimseler hor görür.) [İ.Asakir] Sual: İslamiyet kadına değer vermiyor deniyor. İslam’da kadının yeri nedir? CEVAP Dinimizi bilmeyen bir kimsenin İslamiyet’in kadına verdiği değerden bahsetmesi, körlerin fili tarif etmesine benzer. Körün biri, filin bacağına dokunur. Fil direk gibi der. Biri karnına dokunur, Fil duvar gibi der. Diğeri de hortumuna dokunur. Fil yılan gibi der. Görenle görmeyen bir olmadığı gibi, bilenle bilmeyen de bir olmaz. Erkek hep kendini kusurlu görmeli Kur’an-ı kerimde, insana gelen musibetlerin, günahları sebebiyle geldiği bildirilmektedir. Fudayl bin İyad hazretleri, (Hanımım huysuzluk yapınca, dine aykırı bir iş yaptığımı anlardım. Hemen o işime tevbe edince, hanımın huysuzluğu da giderdi. Böylece tevbemin kabul edildiğini de anlardım) buyurdu. O halde, Müslüman erkek, hanımı ile iyi geçinir. Çünkü kadınların da, erkekler üzerinde hakları vardır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Hanımlarınızı üzmeyin. Onlar, Allahü teâlânın size emanetidir. Onlara yumuşak olun, iyilik edin!) [Müslim] Eve gelince hanımına selam verip hatırını sormalı, üzüntü ve sevincine ortak olmalı. Çünkü, o başkalarından ümitsiz ve yalnız kendisine alışmış bulunan dostu, dert ortağı, kendinin neşelendiricisi, çocuklarının yetiştiricisi ve çeşitli ihtiyaçlarının gidericisidir. Erkek, hep kendini kusurlu görmeli, (Ben iyi olsaydım, o böyle olmazdı) diye düşünmelidir. Hanımının iyiliğini, iffetini Allahü teâlânın büyük nimeti bilmelidir. Onun huysuzluklarına iyilikle muamele etmeli, iyiliği çoğalıp, her işi seve seve yapınca, ona dua etmeli ve Allahü teâlâya şükretmelidir. Çünkü, uygun bir kadın büyük bir nimettir. İyi davranmak, sadece hanımı üzmemek değildir. Onun verdiği sıkıntılara da katlanmak demektir. Yani bir erkek, ben iyi bir kocayım diyorsa, hanımından gelen sıkıntılara katlanması lazımdır. Hadis-i şerifte, (Hanımının kötü huylarına katlanan erkek, belalara sabreden Hazret-i Eyyüb gibi mükafatlara kavuşur) buyuruldu. İyi Müslüman olmak için hanım ile iyi geçinmek şarttır. Kur’an-ı kerimde de mealen, (Onlarla iyi, güzel geçinin!) buyuruluyor. (Nisa 19) Aklı olan karı koca, birbirini üzmez. Hayat arkadaşını üzmek, incitmek, ahmaklık alametidir. Zalim, huysuz kimsenin eşi, devamlı üzülerek sinirleri bozulur. Sinir hastası olur. Sinirler bozulunca, çeşitli hastalıklar hasıl olur. Hayat arkadaşı hasta olan bir eş, mahvolmuş, mutluluğu sona ermiş demektir. Eşinin hizmet ve yardımlarından mahrum kalmıştır. Ömrü, onun dertlerini dinlemekle, ona doktor aramakla, ona alışmamış olduğu hizmetleri yapmakla geçer. Bütün bu felaketlere, bitmeyen sıkıntılara kendi huysuzluğu sebep olmuştur. Dizlerini dövse de, ne yazık ki bu pişmanlığının faydası olmaz. O halde; eşine yapılacak huysuzluğun zararı kendine olur. Ona karşı, hep güler yüzlü, tatlı dilli olmaya çalışmalı! Bunu yapabilen, rahat ve huzur içinde yaşar, Allahü teâlânın rızasını da kazanır! Kadınların yaratılışı Sual: Kadınlar zayıf yaratıldığı için erkeklere emanet edildiği, erkeğin evde aile reisi olması gerektiği, erkeklerin kadından mesul olduğu, fakat kadının erkekten mesul olmadığı söyleniyor. Böyle bir âyet ve hadis var mıdır? CEVAP Evet vardır. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Ey iman edenler, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu öyle bir ateşten koruyun ki, onun tutuşturucusu insanlarla taşlardır.) [Tahrim 6] (Erkeklerin kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptir.) [Bekara 228] (Erkekler, kadınlar üzerine hâkimdir. Çünkü Allahü teâlâ, bazı kullarını bazısından üstün yaratmıştır.) [Nisa 34] Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Kadınları, Allahü teâlânın emaneti olarak aldınız ve onlara yaklaşmanız Allah’ın emri ile helal kılındı. Sizin onların üzerinde hakkınız olduğu gibi, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Yatağınızı kimseye çiğnetmemeleri ve maruf olan hususlarda size baş kaldırmamaları, onlar üzerindeki haklarınızdandır. Onlar, bu haklarınıza riayet ederlerse, maruf üzere rızıklandırılıp giydirilmeleri onların hakkıdır.) [İbni Cerir] (Kadın, kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Hiç bir şekilde doğru olamaz. Onu doğrultmaya çalışırsan kırarsın. Kadının kırılması boşanması demektir.) [Buhari] (Kadın zayıf yaratılmış ve avrettir. Kadınların avretlerini evde tutarak örtün!) [İbni Lâl] Sual: Kadın mı üstün yoksa erkek mi? CEVAP Bu soru yanlış. Bu mühendis mi üstün, avukat mı demek gibi bir şeydir. Avukattan üstün mühendis, mühendisten üstün avukat olur. Erkekten üstün kadın çoktur. Cinsleri, vasıfları farklı olanlar arasında mukayese olmaz. Mesela elma armuttan veya armut elmadan iyidir denmez. Çünkü cinsleri farklıdır. Onun için elma ile armut toplanmaz denir. Yüz kiloluk pehlivan ile elli kiloluk pehlivanı birbiriyle güreştirmiyorlar. Her pehlivan, kilosundaki pehlivanlarla güreşiyor. Ağır sıkletteki bir pehlivan, rakiplerine yenilse, fakat elli kilodaki bütün pehlivanları yense madalya alamaz. Aynı cinsler arasında bile bazı vasıflar aranıyor. Çalışan kadınların maaşını öğrenmek üzere, Amerika’dan iki kişi gelse, biri, bakanlık yapan bir kadının maaşını öğrense, öteki de yeni işe giren ilkokul mezunu bir kadının maaşını öğrense, verecekleri rapor elbette birbirinden çok farklı olur. İşçi kadın ile bakan olan kadının maaşı mukayese edilmez. Kadınla erkek mukayese edilerek, Kadın doğum yapıyor, erkek yapmıyor, böyle eşitlik olmaz denemez. Allahü teâlâ, kadını, erkeği ayrı işler için yaratmıştır. Fiziki yapısı birbirine benzemez. Birbirine benzemeyen iki şey, birbiri ile kıyaslanamaz. Bir erkek kalkıp da, Madem kadın-erkek eşitliği var, niye kadınlar da bizim gibi yer altında, kömür ve maden ocaklarında çalışmıyor dememeli. Çünkü kadının bünyesi buna müsait değildir. Bazı ülkelerde, kadın böyle zor işlerde çalıştırılıyorsa da, bu bir hak değil, zulümdür. Herkese, bünyesine uygun iş verilmelidir! Cenab-ı Hak, kadını da, erkeği de her işe elverişli olarak yaratmamıştır. Kadının boksör, güreşçi olmaması onun değerini düşürmez. Limonun ekşi olması limon için bir eksiklik değildir. Çünkü limon ekşiliği için alınır. Allahü teâlâ da kadını ağır işlere elverişli olarak yaratmamıştır. Kadın ile erkek iki ayrı cinstir. Elma ile armut mukayese edilmediği gibi, bunların da birbirine üstünlüğü söz konusu olmaz. Ancak vasıfları eşit olan iki şey arasında kıyas yapılır. Vasıfları farklı olan şeyler arasında kıyas olmaz. Mesela vapur, uçak ve otobüs binek vasıtası olduğu halde, birinin diğerine üstünlüğü söylenemez. Uçak, denizde yüzemediği için vapurdan aşağı sayılmaz. Vapur, karada gitmediği için bisikletten aşağı olduğu söylenemez. Vapur başka bir vapurla, uçak başka bir uçakla mukayese edilebilir. İkisi de kara vasıtası olduğu halde, bir tankla bir taksi mukayese edilemez. Tank taksi kadar hızlı gitmediği için aşağı kabul edilemez. Her birinin görevi ayrıdır. Boksta iki kadın, ancak bir erkek kadar dövüşebilir dense, bu, kadına hakaret olmaz. Cenab-ı Hak, kadını akıl ve beden yönünden erkeğe göre farklı yaratmıştır. Akıllı kadın yarattığı gibi, deli erkek de yaratmıştır. Kadınların da, erkeklerin de akılları aynı değildir. Biri kalkıp da, Ya Rabbi insanların aklını niçin eşit yaratmadın diyemez. Yaratıcı sorguya çekilemez. Birçok bakımdan kadınla erkek, mukayese edilemez, ikisi de her yönden eşit olmalı denemez. İki erkek de her yönden eşit değildir. İki kadın da böyledir. Üstünlük, Allah indindeki kıymete göredir. Müslüman fakir bir zenci, gayrimüslim kraldan mukayese edilemeyecek kadar üstündür. Dinimizin, zenginlerin ve kadınların çoğunun Cehenneme gideceğini bildirmesi, zengine ve kadına hakaret değildir. Zenginlerin ekserisi, parasını faydalı işlerde kullanmadığı, zararlı işlerde kullandığı, israf ettiği için, onları ikâz etmek maksadı ile, (şunları yapmazsanız, Cehenneme gidersiniz) buyurulmuştur. Keza kadınlar da, erkeklere nispetle daha fazla tesir altında kalarak daha fazla günah işlediği için, (günah işlemeyin, Cehenneme gidersiniz) diye ikâz ediliyor. İyi kadınları ve servetini iyi yolda harcayanları da Cenab-ı Hak övüyor. Malı hayırlı şey olarak bildiriyor, saliha kadınları da övüyor. Kâfir erkeklerin Cehenneme gideceğini bildirirken, Müslüman kadınların Cennete gideceğini haber veriyor.




Şu halde, İslamiyet kadına fazla değer vermiyor demek, din düşmanlığından başka şey değildir. Allah’a isyan eden kadın veya erkeğin Cehenneme gitmesi normal değil midir? Devleti yıkmaya çalışan anarşist kadınlar hapse atıldığı için, devlete, kadın düşmanı denebilir mi? Dinimiz kadına çok değer vermiş, erkeğe de çok sorumluluk yüklemiştir. Kadın, evde ve dışarıda çalışmak zorunda değildir. Evli ise kocası, evli değilse babası, kadına gerekli şeyleri getirmeye mecburdur. (Hidâye, R. Nasıhin) Kadına niye hitap yok? Sual: Ben ateist ve feminist bir bayan değilim. Hikmetini bilmesem de İslamiyet’in emirlerine inanırım. Ancak hem feministlere cevap verebilmek için, hem de merakımın gitmesi için bazı sorularım var. Niçin Kur’anda, hadiste ve İslam âlimlerinin yazılarında genelde hitap erkeğedir, kadına hitap yok. Kadın insan değil midir? Bir de âyet ve hadislerde erkeğe kadından önce hitap ediliyor. Mesela şu âyetlerde hitap hep erkeğedir: (Erkekler, kadınlar üzerine idareci ve hâkimdir [evin reisidir.] Ey iman edenler, hicret ederek gelen mümin kadınları imtihan edin. Eğer imanlı iseler, kâfirlere geri göndermeyin. Çünkü mümin kadının kâfirle evlenmesi helâl değildir.) [Mümtehine 10] (İman etmedikçe, müşrik [ateist] kadınlarla evlenmeyin. Kadınlarınızı da, iman edinceye kadar müşrik erkeklerle evlendirmeyin!) [Bekara 221] (Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı.) [Bekara187] (Kitap ehli [Yahudi ve Hristiyan] kadınlarla evlenmeniz helaldir.) [Maide 5] (Naşize kadınlara öğüt verin, yataklarına girmeyin.) [Nisa 34] Kadın naşize olur da erkek naşiz olmaz mı? Ne diye, Allah, erkeğin kadına öğüt verip onu terbiye etmesini emrediyor? [Naşiz: Eşine zulmeden erkek. Naşize: Kocasının yatağına gelmeyen ve ondan izinsiz evi terk edip giden kadın.] CEVAP Âyet ve hadisten din öğrenilmez. Din öğreniyorum derken, yanlış anlayıp dinden çıkılabilir. İlk yazdığınız âyetin başında bildirildiği gibi, Allah, erkeği âmir olarak yaratmıştır. Köpek ve yılan olarak da yaratabilirdi. Allah’ın emrine razı olmak gerekir. Bir fabrikada, çeşitli kısımların müdürleri veya âmirleri olur. Patron, her işçiye teker teker şunu yapacaksınız demez. İdarecilere söyler. İşlerden idarecileri sorumlu tutar. İşte Allahü teâlâ da, evin reisine emrediyor, onu sorumlu tutuyor. Erkeklerin işledikleri günahlardan kadını sorumlu tutmuyor, fakat kadınların işledikleri günahlardan erkekleri sorumlu tutuyor. Her nimet bir külfet karşılığıdır. Sorumlunun, idarecilik görevini yapması da normaldir. Maide suresinin 38. âyetinde, (Hırsızlık eden erkek ve kadın) ifadesi geçiyor. Önce erkeğin bildirilmesi onun Allah katında yüksek olduğunu göstermez. Belki de hırsızlık daha çok erkekler tarafından yapıldığı için önce söylendi. Nur suresinin 2. âyetinde, (Zina eden kadın ve erkek) ifadesi geçiyor. Burada belki kadının rolü daha çok olduğu için, kadın erkekten önce bildirildi. Önce hitap edilmesi onun üstün veya aşağı olduğunu göstermez. Bir âyet meali de şöyle: (Erkek veya kadın, mümin olarak iyi işler yapan, cennete girer.) [Nisa 124] Bu âyet de, erkeğin kadından üstün olduğunu bildirmiyor. Üstünlük mümin olarak iyi iş yapmaktır. Erkek olsun, kadın olsun, kâfirin iyi iş yapmasının kıymeti yoktur. Allahü teâlâ kadını erkeğe emanet edip, emanete riayet etmesini de emretti. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Eşinizi üzmeyin. O, Allahü teâlânın size emanetidir.) [Müslim] (En üstün mümin, hanımına, en iyi, en lütufkâr davranan güzel ahlaklı kimsedir.) [Tirmizi] (Hanımının haklarını ifa etmeyenin; namazları, oruçları kabul olmaz.) [Mürşid-ün-nisa] (Hanımını döven, Allah’a ve Resûlüne asi olur. Kıyamette onun hasmı ben olurum.) [R.Nasıhin] Daha az sevab mı? Sual: Biz hayzdan dolayı orucu kaza edince ramazan sevabı alamıyoruz. Namazı ise hiç kaza etmiyoruz. Erkeklerden daha mı az sevab kazanmış oluyoruz? CEVAP Hayır. Bayanlar da, kendi aralarında eşit sevab almaz, erkekler de eşit sevab almaz. Aynı ibadeti yapan veya aynı günahı işleyen kişiler hep aynı sevabı almaz veya hep aynı cezayı görmez. Peygamber efendimiz yemin ederek buyuruyor ki: (Bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, Eshabımdan birinin bir avuç arpası kadar sevap alamaz) [Buhari] Eshab-ı kiramın hepsi de eşit sevap almaz. Bu iman ve ihlâslarının kuvvetine göre değişir. İyi eş mutluluktur Sual: Dinde uğursuzluk yoksa, (Kadın, at ve ev uğursuzdur) hadisi uydurma değil mi? CEVAP İslamiyet’te uğursuzluk yoktur. O hadis-i şerifin aslı da şöyledir: (Bir şeyde uğursuzluk olsaydı, atta, kadında veya evde olurdu.) [Buhari, Müslim, Muvatta, İmam-ı Ahmed, Ebu Davud] Görüldüğü gibi, uğursuzluk var denmiyor, olsaydı deniyor. Atın da, evin de, kadın veya erkeğin de iyisi makbul, kötüsü de elbette kötüdür. Aşağıdaki iki hadis-i şerif de, yukarıdaki hadis-i şerifin açıklaması mahiyetindedir: (Evin, hanımın ve atın kötü olması, talihsizliktir. Dar olan ve komşuları kötü olan ev kötüdür. Bindirmeyen at kötüdür. Huysuz kadın kötüdür.) [Taberani] (Saliha bir hanım, iyi bir binek, geniş ve rahat ev mutluluğa sebeptir. Huysuz kadın, kötü binek, dar ve sıkıntılı ev de bedbahtlığa sebeptir.) [Ebu Davud] Başsız toplum olmaz Sual: Kur'anda neden (Kadınlarınıza söyleyin!) diye erkeklere hitap ediliyor? Niye (Kocalarınıza söyleyin de, şöyle yapsın) denmiyor? Niye kadın erkek eşitliği yoktur? CEVAP Bütün dünyada âmir memur ilişkisi vardır. Patron, müdür ve işçi statüsü vardır. Bir patron işçilere talimat vermez, müdüre söyler, müdür de onlara talimatı verir. Millî Eğitim Bakanı, bir okulun öğrencilerine talimat vermez, hitap etmez, Millî Eğitim Müdürlüklerine talimat gönderir, o da okul müdürlerine gönderir. Okul müdürü de öğretmenlere ve öğrencilere hitap eden emirler verir. Genelkurmay Başkanı bir bölüğün askerlerine hitap etmez. Bütün işler, silsile-i meratip [emir komuta zinciri] denilen yolla hâlledilir. Kuvvet komutanlıklarına bildirir, onlar ordularına bildirir, ordu komutanı sırasıyla, alay, tabur ve bölük komutanına, derken çavuşa, onbaşıya kadar iner. Erler, komutanlarına emir veremez. Böyle olmazsa nizam bozulur. Herkes görevini bilmelidir. Âmirle memur, astla üst, komutanla er aynı statüde olmaz. Hepsi birbirine eşit olmaz. İşçiler çalışmazsa ustabaşı sorumlu olur. İşçi ustabaşına emir veremez. Âmirsiz, memursuz, fertleri eşit olan bir toplum olmaz, anarşi olur. Dinimizde de erkek kadının âmiridir, evin reisi erkektir. Hitap erkeğe olur. Kadın, memur sınıfından olduğu için hitap âmire veriliyor. (Memuruna söyle, şöyle yapsın!) deniyor. İkisi eşit olursa, düzen bozulur. Âmirsiz memursuz, astsız üstsüz, işçisiz patronsuz bir toplum olmaz. İyiyi kötüyü, kabiliyetliyi, kabiliyetsizi, âlimi cahili eşit olmaya zorlamak, o toplumu bozmak olur. Komünizmde, güya herkes eşitse de, yine onları yöneten idarecileri vardır. Başsız toplum olmaz. Aynı yetkiye sahip iki baş, iki âmir, iki komutan olmaz. İki ilah da olmaz. Bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Allah’tan başka bir ilah olsaydı, kâinattaki nizam bozulur, karmakarışık olurdu.) [Enbiya 22] İslamiyet’in kadına verdiği değer Sual: Ateistler, (İslamiyet, kadınlara değer vermediği için onların güzelliğini örtmeye çalışıyorlar. Kadınlara süslü, ziynetli elbise giydirmiyorlar) diyorlar. Kapanmaları ve kötü bakışlardan uzak tutulmaları, kadınlara verilen değerden dolayı değil midir? CEVAP Elbette, kadına verilen değerden dolayıdır. Müslümana, Allahü teâlânın emaneti olduğu için, kadın çok değerlidir. Değerli olunca, onu bir hazine gibi saklamak, kötü gözlerden uzak tutmak gerekir. Kıymetli şey, gelişigüzel yere, ortaya atılmaz. Kıymetli mücevher yedi kat bohça içinde saklanır. Kimsenin değer vermediği kullanılmış, eskimiş kötü şeyler de çöplüğe atılır. Çok kişi, toplu nakit parasını çantaya değil, dikkati çekmemesi için bir poşete, çuvala veya benzeri bir şeye koyarak götürür. (Birini öldürmek için verilen zehir, teneke kupa içine konarak takdim edilmez) buyuruluyor. Onu en iyi ambalajla, en iyi gıdaların içine katarak verirler. İşte Müslüman kadın, çok kıymetli olduğu için sokakta süslenmemeli, aksine sokağa eski elbiseleriyle çıkmalıdır. Hazret-i Ömer, (Kadınlar kıymetli elbiselerle süslenmezse, eski elbiselerle sokağa çıkmak istemezler) buyuruyor. (İhya) Yine Hazret-i Ömer, (Bir kadının dışarıda görülecek bir ihtiyacı varsa, en eski elbisesini giyinip, kimseye görünmeden gidip gelebilir) buyuruyor. (Kurtubî) Kadın, yakın bir akrabasına giderken, en eski elbisesiyle sokağa çıkmalıdır. (Şir’a) Hazret-i Fatma-üz-Zehra, dışarı çıkmak zorunda kalınca, en eski elbisesini giyer, görenler yaşlı, beli bükülmüş bir kadın, nine sansınlar diye sırtına bir şey koyarak belini kamburlaştırırdı. Konuşması düzgün olmasın diye ağzına da çakıl taşı koyardı. En tenha yerlerden işini görüp gelirdi. (Tabakat-us-Sahabe) Erkeklerin bile, önemli görevlerde bulunanları hariç, eski ve gösterişsiz elbise giymeleri iyi olur. Bir hadis-i şerifte, (Allahü teâlâ, elbiseye önem vermeyeni, eski, yamalı giyeni sever) buyuruluyor. (Deylemî) Cemal için temiz, güzel giyinmek mubahtır. Kibir, gösteriş için giyinmek haram olur. (Bahr-ür-raık) Dinimizde zina ve zinaya götürecek hâl ve hareketler yasaklanmıştır. Kadın, süslerini yabancılara gösteremez. Örtülü olarak takınabilir. Ancak kapalı olarak da ayaklara takılan halhal gibi ses çıkaran takıları, şıngırdatıp da sesini duyurmak caiz olmaz. Bir âyet meali: (Gizledikleri [örtülü] ziynetleri bilinsin diye, ayaklarını [yere, birbirine] vurmasınlar.) [Nur 31] Dikkat edilirse, (Ayaktaki örtülü ziynet) tâbiri geçiyor. Yani ziynetlerin gizlenmesi gerekiyor. Koldaki bilezikleri ve eldeki yüzükleri de göstermemek gerekir. Kolye, kına, sürme gibi diğer ziynetlerini de göstermemek gerekir. Âyetin başında buna da işaret edilmektedir. Tesettürle ilgili bir âyet-i kerime meali şöyledir: (Mümin kadınlara söyle, gözlerini [yabancı erkeklere bakmaktan] sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, [el, yüz gibi] görünen kısmı hariç, [kolye, küpe, bilezik, kına, sürme gibi] ziynetlerini [ve ziynet taktıkları baş, kulak, kol ve ayaklarını] göstermesinler, başörtülerini yakalarına kadar [indirerek saç, kulak ve gerdanlarını] örtsünler!) [Nur 31] (Celaleyn, Medarik)







Kur'an-ı kerimde mealen, (Fuhşun açığına da, gizlisine de yaklaşmayın) buyuruluyor. (Enam 151) Buradaki (Yaklaşmayın) demek, (Zinaya götürecek sebeplerden, hareket ve işlerden sakının, yabancı kadınları düşünmeyin, onlarla konuşmayın, onların seslerini dinlemeyin, onlara bakmayın!) demektir. Yabancı kadınlara bakmak gözü zayıflatır, kalbi karartır. Peygamber efendimiz, göz zinası hakkında buyuruyor ki: (Yabancı kadına şehvetle bakmak göz zinasıdır, onu tutmak el zinasıdır, ona gitmek ise ayakların zinasıdır.) [Rıyâd-un-nâsihîn] (Gözün zinası harama bakmak, dilin zinası fuhuş konuşmaktır.) [Buhârî] (Bir kadın koku sürünüp dışarı çıkar ve kokusunu duyabilecek bir topluluğun yanından geçerse, ona bakana da, kendisine de göz zinası günahını yüklenir.) [Nesaî] (Kadına, şehvetle bakanın gözlerine erimiş kurşun dökülüp Cehenneme atılır.) [M. Enhür] Erkeği de, kadını da zinadan korumak için böyle tedbirler alınmıştır. Kadının örtünmesi, sokağa çıkarken eski elbise giymesi, onu kötülüklerden korumak içindir. Kadınları sokağa çıkarmak için Sual: Feministlere yaranmaya çalışan bazı kişiler, kadın erkek eşitliğini savunuyorlar. (Allah’ın kadın kullarını Allah’ın mescitlerinden alıkoymayın) hadisini söyleyerek, kadınları camiye, cuma ve bayram namazlarına getirmeye çalışıyorlar. (Kadın, ayakkabıların olduğu yerde değil, cemaatte erkeklerin arasında olmalıdır) diyorlar. Kadınları niye erkeklerin arasına sokmaya çalışıyorlar? CEVAP Camiye gitmek ayrı, camide erkeklerle beraber namaz kılmak ayrıdır. İkisini karıştırmamak gerekir. Bunların maksatları bellidir. Resmi yerlere tesettürle sokmayıp, camiye, erkeklerin arasına sokmaya çalışmalarının eşitlikle bir ilgisi yoktur. Maksat, dînî emirleri sulandırıp Müslüman kadınlarla erkekleri bozmaktır. (Kadın, erkekle eşitse, erkeklerle aynı safta olmalıdır) demeleri de yanlıştır. Dinimizde kadın, her yönden erkekle eşit değildir. Mesela, erkek, kadına imam olabilir, ama kadın, erkeğe imam olamaz. Kurt da, kuzu da bir hayvandır, ama ateşle barut gibi ikisi bir arada bulunamaz. Âyet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri en iyi anlayan Ehl-i sünnet âlimleridir. Bu âlimler, hadis-i şerifleri açıklamışlardır. Büyük fıkıh âlimi İbni Âbidin hazretleri buyuruyor ki: Kızların, genç ve yaşlı kadınların beş vakit namazla, cuma ve bayram namazları için camiye gitmeleri caiz değildir. Eskiden, yalnız çok yaşlı kadınların, akşam ve yatsı namazına gitmesine izin verilmişse de, şimdi [yani 2 asır önce bile] bunların da gitmesi caiz değildir. (Redd-ül-muhtar) Meşhur fıkıh kitabı Hindiyye’de de buyuruluyor ki: Kadınların cemaate gelmeleri mekruhtur. Ancak, (Yaşlı kadınların, sabah, akşam ve yatsı namazına gelmeleri caizdir) diye fetva verilmişse de, zamanımızda fesadın meydana çıkmış olmasından dolayı, kadınların, artık bütün namazlara gelmeleri mekruhtur. Tebyin kitabında da böyle bildirilmiştir. (Fetâvâ-i Hindiyye) İmam-ı Gazâlî hazretleri de buyuruyor ki: Günümüzde ihtiyar hanımlar hariç, diğer kadınların mescide gitmemesi, Eshab-ı kiram zamanında bile doğru sayılmış bir fetvadır. Nitekim Hazret-i Âişe validemiz buyuruyor ki: Eğer Resulullah, bugünkü durumu görseydi, camiye gitmek için kadınların evden çıkmalarına izin vermezdi. (İhya) Şamil Ansiklopedisi’nde de deniyor ki: Hazret-i Âişe validemiz buyuruyor ki: Resulullah kadınların bu hâlini görseydi, tıpkı İsrailoğulları kadınlarını camiden men ettiği gibi, onları camiye göndermezdi. (Buhârî) [Şimdiki durumun, 14 asır önceki Âişe validemiz zamanındaki durumdan çok daha kötü olduğu meydandadır.] Bazı kesimlerce çok itibar edilen Vehbe Zuhayli bile diyor ki: Hanefî ve Mâlikîlere göre, genç kadınların cuma ve bayram namazı veya diğer namazları kılmak için camiye gitmelerine müsaade edilemeyeceğinde âlimler ittifak etmişlerdir. Çünkü Ahzab sûresinin 33. âyetindeki, Allahü teâlânın, (Evlerinizde oturun!) emri, evden başka bir yere namaz için gitmeyi yasaklamaktadır. Aynı zamanda kadınların cuma ve bayram namazları ile cemaatle namaz kılmak için evden çıkmaları fitneye sebep olabilir. Fitne ise haramdır. Harama götüren şey de haramdır. (İslam Fıkhı Ans.) Kadın camiye, cemaate niçin gider? Daha çok sevab almak için gider. Hâlbuki kadınların evde kıldıkları namaz, daha sevabdır. İki hadis-i şerif: (Kadınların en hayırlı namazı, evlerinin en dip köşesinde kıldıkları namazdır.) [Taberanî] (Kadınların, evinin en mahrem yerinde kıldığı namaz, salonda kıldığı namazdan efdaldir. Salonda kıldığı namaz ise, camide kıldığından efdaldir.) [Ebu Davud, İ. Ahmed] Şu hâlde kadınlar, daha çok sevab almak için, camide değil, evlerinde namazlarını kılmalıdır. Mezhepsizlerin, eşitlik perdesi altında kadınları, sokağa atmaya ve erkeklerin arasına sokmaya çalışmalarına itibar etmemelidir. Kadın sokağa çıkınca Sual: (Kadının yeri sokak değil, evidir) sözünün, dinde yeri var mıdır? CEVAP Dinimizde kadın sultandır. Hiçbir iş yapmaya mecbur değildir. Onun için sokağa çıkmaya ihtiyacı yoktur. Babası, kocası, oğlu veya yakın erkek akrabaları ona bakmaya mecburdur. Kendi arzu etmedikçe de çalışmaz. Kimse onu çalışıp para kazanmaya zorlayamaz. Dinimizde kadın avrettir. Anadolu’da avrat deniyor. Avret, bakılması, görülmesi caiz olmayan yer demektir. Kadının, zaruretsiz sokağa çıkması bu yönden de uygun değildir. Bir hadis-i şerif: (Kadın avrettir. Dışarı çıkınca, şeytan onu ve ona bakanları yoldan çıkarmak için fırsat kollar.) [Tirmizî] O hâlde Şeytan’a yardımcı olmamalı, kadın, namahrem kimselerin ve kötü gözlerin bakışına maruz kalmamalıdır.